İlk yolcu uçaklarında kullanılan pencerelerin şekli keskin hatlardaydı. Yapılan basınç testlerinde bir sorun çıkmasa da tarihteki ilk ticari jet yolcu uçağı olan Comet, hizmete girişinin üzerinden bir yıl geçmesinin ardından sürekli ölümcül kazalara konu olmuş ve bu kazaların sebebi uzunca bir süre çözülemediğinden dolayı uçakların güvensiz olduğu algısı toplumun bilinçaltına yerleşmişti.
Ekşi Şeyler’de bir yazarın açıkladığı pencere olayı ise şu şekilde:
“İlk uçuşunu 1949 yılında gerçekleştiren bu uçak, 1952 yılında hizmete girmiştir. ilk kazalar 1953 baharında vuku bulmaya başlamış ve bu süreç 1954 yılına kadar devam etmiş olup, sonunda kazaların sebebi bulunana kadar bütün uçaklar uçuştan çekilmiştir.
Aslında prototipin test aşamasında uçağın gövdesi yüksek iç basınç ve düşük dış basınç koşullarına uygunluk testlerinden geçirilmiş ve güvenli olduğu rapor edilmiş olmasına rağmen, Lord Lionel Cohen başkanlığında kurulan soruşturma komisyonu 1954 yılının Kasım ayında açıklanan raporunda, uçak gövdesinin metal yorgunluğuna bağlı olarak yıprandığını ve yüksek irtifalara çıkıldığında oluşan basınç farkının sonucunda, gerilime dayanamayarak patladığını belirtmiştir.
Aslında raporda yolcu kabini camlarının kare şeklinde olmasının kazanın sebebi olduğunu belirtir bir bulgu veya vargı bulunmamakla birlikte, raporda yer alan görsel ve dökümanlarda, gövdedeki yırtılmanın kabin pencerelerinin bağlantı yerlerinden geçtiği gözlemlenmiştir.
Böylece daha güçlü malzemelerin kullanımına yönelen üretici firma tarafından pencerelerin bağlantı yerlerini de güçlendirmek için araştırmalara başlanmış ve bunun sonucunda keskin köşeli dörtgen pencereler yerine yuvarlak pencereler kullanılması halinde, daha makul düzeyde emek ve malzemeyle, daha güçlü perçinleme yapmanın mümkün olduğu görülmüş ve bu da uçağın yenilenen modellerinde yuvarlak hatlı pencerelerin kullanılmasına yol açmıştır.
Bu aynı zamanda havacılık endüstrisinde de yeni bir farkındalık yaratmıştır; zaman içerisinde kare ve dikdörtgen şeklindeki pencerelerin köşelerinde gerilimin daha fazla yoğunlaştığı anlaşıldığından, yuvarlak veya oval tasarımlar tercih edilmeye başlanmıştır.
Zira dış basıncın çok daha düşük olduğu yüksek irtifalarda, uçağın içerisindeki hava, dışardaki havanın ittiği kuvvete göre gövdeye daha yüksek basınç uyguladığından, havayı tutan çeperlerde olağanüstü bir gerilim otaya çıkar. hissedilen bu kuvvet, kare veya dikdörtgen bir düzlemin belli noktalarında, oval veya yuvarlak bir düzlemde dağılanına kıyasla daha fazla yıpranmaya yol açar. özetle dairesel düzlemlerdeki kuvvetin alan üzerinde daha dengeli ve daha homojen dağılması söz konusu olur. yani temel mantık gerilimin belli noktalarda yoğunlaşmasının önüne geçmektir.
ÖZETLE
50’li yıllarda yoğun şekilde kullanılan Douglas dc-6 ve Lockheed Constellation gibi kabin basınçlı yeni nesil pervaneli yolcu uçakları, jet uçakları kadar hızlı uçamadıklarından comet gibi jet motorlu uçaklarınki kadar yüksek irtifalarda kullanılmadığı için önemsenmeyen bu detay, 60’lı yıllarda yolcu taşımacılığında yüksek hıza ve zaman kazanmaya verilen önemle jet çağının başlamasıyla dikkate alınmış ve yolcu kabinlerinin pencereleri günümüzdeki dairesel veya oval şekline kavuşmuştur.”